NİHİLİZME VE ATEİZME CEVAPLAR :VAR MIYIZ YOK MU?

Bu yazımızda Nihilizme (Hiççilik-yokçuluk), Agnostisizme (Bilinmezcilik) , Ateizme (Tanrı tanımazlık) ,
Deizme (Din tanımazlık) cevaplar vermeye çalışacağız.
İnsanoğlu yüzlerce yıldır varlığı sorgulamış, kanıtlar aramış, mantık yürütmüş, eserler meydana getirmiştir. Kimi Tanrı diye bir şey yoktur demiş kimisi ise her şey bir gölgeden ibaret diye direnmiş.
Şimdi tekrar soralım kendimize, var mıyız yok muyuz? Bunu sorabilmemiz bile varlığı kanıtlayacak niteliktedir.
HER ŞEY VAR
Yahut şöyle düşünelim: yoksak neden tartışıyoruz? Hiçbir şey yoksa yokluk var olabilir mi? Her şey bir hiçse hiç de yoktur, yokluk da yok demektir. Eğer yokluk yoksa her şey var manasına gelir. Her şey varsa yokluk da vardır. Yani varlık var demektir. Bizler olmayan şeyleri bilemez, düşünemez, karşı çıkamaz ve tartışamayız. Eğer bunu yapabiliyorsak varız demektir. Bunu yapabildiğimiz şeyler de var olabilir. Sadece bazıları farklı adlandırıyor olabilir. Öte yandan bizler varsak, kainat varsa, her şey varsa Allah neden olmasın? Yahut eğer ahiret yoksa ölüm neden var? Anlaşılıyor ki ölüm var hayat da var. Bu ikisi var ahiret de var. Her şey var, Allah da var…
Bunu şöyle de açıklayabiliriz: Nihilistlerin en genel tezlerinden birine bakarsak ‘hiçbir şey yoktur, görülenler bir yanılsamadan ibarettir ‘ derler. Şimdi bu cümlede geçen ‘görülen’ ifadesine dikkat edersek eğer gören, görünen ve görme fiili var demektir. ‘Yanılsama’ ya dikkat edersek yanıltan, yanılan ve yanılsama fiilleri de var demektir. Bu da varlık var demekten başka ne olabilir?
Biraz daha açarsak ve konunun anlaşılması için derinine inersek şunu kavrarız. Yokluk denen şey bile bir kavram manasında vardır. Yokluk bile var olmaya muhtaçken bizi hiçbir şey yok demeye ne itebilir? Esasen yokluk diye bir şeyin var olabilmesi için dahi en başta varlığın da olması gerekir. Diyelim ki bunlara itiraz ettiniz ve biz de kabul ettik. Sizin itiraz bizim kabul edebilmemiz de var olduğumuzu gösterir. Yok buda olmadı derseniz Nihilizmin şu genel tezine geri döner ve deriz ki : Eğer hiçbir şey yok ise bu cümle de yoktur. Eğer cümle yoksa Nihilizmin tezi çürütülmüş demektir. Bu da varlığın var olduğu anlamına gelir. Dikkat edilirse yokluktan dahi yola çıksanız sizi varlığa ulaştıracaktır. Bu ise başka bir delildir.
Şimdi bazı Nihilistler ‘ Aman efendim öyleyse insanın varlığını kabul ederiz lakin başka hiçbir şey yoktur’ dese buna sadece gülüp geçeriz.
Veya herkesin yüzyıllardır yaptığından farklı bir şey deneyerek bu konuda akıl yürütmeden vazgeçip ve konuya duygu/his yönünden baksanız dahi bunu kabullenirsiniz. Mesela ailenizi, çocukları, eşlerinizi nasıl sevdiğinizi düşünün. Ve mutluluklarınızı, acılarınızı, heyecanlarınızı… Ve kabul edin.
Seviyorsanız varsınız demektir!
AGNOSTİSİSTLER YANILIYOR
Agnostisizme gelince bu konuştuklarımızın hepsi agnostisizmin de tezlerini belli oranda çürütecektir. Zira bakınız ki en azından bazı şeyleri biliyoruz, inanabiliyoruz ve düşünebiliyoruz. Allah’ın varlığını bile…
ATEİSTLERE SORUYORUZ
Ateizme dönersek yine bu konuşulanlar yeterlidir. Lakin belirtmek gerekir ki, madem varlık var varlığı var eden de var. Varlık var edeni olduğu için var. Ve şu suali de sormak isteriz: Neden sizlere var olan şeylerin var edecisinin olması saçma geliyor da hiç var edicisi olmayan şeylerin var olabilmesi mantıklı geliyor? Başlangıç neydi ve son ne?
Eğer yine herkesten farklı bir şey yaparsak ve duygusal yönden bakarsak dahi bu açıktır. Şunu hiçbir zaman unutmayın ki insan olmayan şeylerden korkabilir, merak edebilir, isteyebilir lakin asla sevemez ve aşık olamaz. Milyonlarca insanın kalbindeki Allah aşkı onun varlığının delilidir.
DEİZM SAMİMİYETSİZLİKTİR
Deizme gelirsek bunun için fazla uğraşmaya gerek yoktur. Zira Nihilizm, Agnostisizm ve hatta Ateizm çürütülünce bazı şeyler açığa çıkmıştır. Deistlerin ise şunu anlaması gerekir madem biz de varız Allah da o vakit din neden olmasın ki? Esasen Deizm korku, şüphe, tembellik ve garanticilik gibi hislerin zihne yansımasıdır. Şöyle ki her şey onları bir Yaratıcının varlığına inanmaya itiyor. Yok diyemiyorlar en azından var diyerek bir garantiye alalım diyorlar lakin kendi düşünceleri için de bilinçaltlarında bir şüphe yatıyor. Peki Yaratıcıyı kabullendik ama din, iman, ibadet gibi şeyleri nasıl yapacağız diye üşeniyor, tembellik ediyor ve bunların gereklerini yerine getirmiyorlar. Yani aynı anda hem nalına hem mıhına…
Bizden bu kadar selam ve dua ile…
Muhammet Baran Aslan,2018

Türkiye’de Ekonomi

Ülkemiz son günlerde sıkıntılar çekse de gelişmiş ve güçlü bir ülkedir.Lakin neden daha fazla gelişmesin halkın refahı artmasın ki.İşte bu yazımızda ekonomik yönden gelişmek için yapılması gerekenler ve fakirleşme üzerine fikir yürüteceğiz.
Öncelikle fakirleşmenin en büyük sebepleri uluslar arası ilişkilerde milli para kullanmama,hırsızlık,afet-savaş gibi durumlara karşı tedbirler almama,aşırı israf ve açgözlülük,yerli malı kullanmama,kamu alanlarına ve devlet malına zarar verme,geri dönüşümün yetersizliği ve üretimin azlığıdır.
Peki bunlara karşı neler yapılabilir.Öncelikle Erbakan Hocanın dediği gibi ya toplu olarak İslam dinarına geçilmesi yada milli paralarla alışveriş yapılması gerekir.Bunun yanında sanayinin güçlendirilmesi,acil durumlar için projeler hazırlanması,her zaman stokta altın bulundurulması,maden arama işlerinin hızlandırılması,üretimin arttırılması hammaddenin yeterliliğinin sağlanması,turizm için çalışmların yapılması,yenilenebilir enerji kaynaklarının arttırılması,tarım ve hayvancılıkta teşvik ve desteğin artması,acil durumlar için petrol stoklanması, en önemlisi de tedbir,tasarruf ve geri dönüşüm konusunda büyük adımların atılması gerekir.

Geri dönüm konusunda ülkemizde ki atığının sadece yarısı ayrıştırılıp değerlendirilebilse çok rahatlarız.Belki bunu sokaklarda yapmak zordur lakin en azından devlet daireleri,hastaneler,okullar,dershaneler gibi yerler de yapılsa dahi yeter.Buna dair katı atık tesislerinin oluşturulması ve halkın bilinçli tüketime yönlendirilmesi de iyi olacaktır.( ekmek israfının önlenmesi ve ev ekonomisinin düzenlenmesi de gerekir ki burada en büyük görev kadınlarımıza düşüyor).
Tasarruf konusunda da çok gerilerdeyiz.Geliri bin lira olan insanlar üç bin liralık telefonlar alıyor,kadınlar kuaförden çıkmıyor,eğitim için harcanan paradan fazla makyaj malzemesi,abur cubur gibi şeylere harcanıyor,bir evde birkaç tane birden bilgisayar,televizyon bulunuyor,moda adı altından gardıroplar dolup taşıyor.Eğer böyle olursa tabi ki fakirleşiriz. Başka bir sorun ise halkımızın batı hayranlığıdır.Batı filmleri,gıdaları, markaları ve kültürü… Biz Batı ürünleri kullandıkça onları zenginleştiriyor,kendimizi fakirleştiriyoruz.Oysa işçi,çiftçi,köylü ve esnaf kazansın istiyorsak yerli malı kullanmalı,teşvik etmeli ve çocuklarımızı bu minval üzere yetiştirmeliyiz.
Tedbir meselesi de önemli.Zira savaş ve doğal afetlere karşı gereken tedbirler alınmıyor Allah korusun yarın bir şey olsa büyük oranda can ve mal kaybına uğrayabiliriz.
Bu konuda başına yeminli yöneticilerin geçeceği ‘Türkiye Tetkik Tedbir Ve Tasarruf Kurumu’nun kurulması iyi olacaktır.

Devlet malına ve kamu alanlarına zarar verme,hırsızlık gibi konulara gelirsek.Kalkınmak için fakirliğin azalması için ilk olarak bunların önlenmesi lazımdır.Emniyet sıkılaştırılmalı,görevlerini yapmayan bekçiler değiştirilmeli,zabıta ise baştan aşağı yenilenmelidir.İkinci olarak bu durumdan kurtulmak için halkı eğitmek ,bilinç aşılamak lazım gelir.Ailelerin evlatlarına sahip çıkması ve terbiye vermesi gerekir.Üçüncüsü alkol ve uyuşturucu maddelerle mücadele etmek gerekmektedir.Çünkü böyle olayların bir kısmı insanların aklı başlarında değilken olmaktadır.Hem bu bağımlılık yapan maddelere verilen paralar boşa gitmektedir.Dördüncüsü ise geçim sıkıntısıdır (tabi geçim sıkıntısı çekmese bile hırsızlık ve çevreye zarar verme gibi şeyleri alışkanlık haline getiren cahil ve açgözlüler de var).Yani aç kalan bazı insanlar maalesef bu olaylara karışıyor.Bu sorunun çözümü için birkaç önlem alınabilir.Bunlar; kaçakçılık,karaborsacılık gibi şeylerin engellenmesi,işçilerin haklarının korunması,sigara kullanımının azaltılması,devlet ve STK’lar tarafından yapılan yardımların gerçek ihtiyaç sahiplerine verilmesi,kimsesiz çocuklar ve dullar için yetimhane ve kadın sığınma evi varsa şartlarının iyileştirilmesi yoksa inşa edilmesi,esnaf odaları ve sendikalarla konu hakkında görüşmeler yapılması,muhtarlara görevler verilmesi,ticaret kapasitesini ve gelirini arttırmak için ileriye dönük düşünülmesi,esnaf ve tüccarın milleti kazıklamaktan kaçınması,rüşvet ve yolsuzluğun önlenmesi,kumar ve at yarışı gibi paraların boşa gitmesine neden olan şeylere karşı tedbirler alınması,üretimin fazla olmasıyla birlikte gıdanın ucuzlaması için çiftçi ve hayvancının desteklenmesi ve verilen hibelerin takip edilmesi,un,su,şeker,yağ,ekmek gibi birkaç temel besin maddesinin aşırı zamlanmaması için belli kotaların koyulması,kaçak elektrik kullananların tespit edilip cezalandırılarak diğerlerinin zarar görmesinin engellenmesi ,park ve bahçelere birkaç tane aşılı meyve ağacı ekilerek mahsulünden fakirlerin ve kuşların faydalanmasının sağlanması bu önlemlerden bazılarıdır.

Sürekli fakirleşmemizin en önemli sebeplerinden biri de terör örgütleridir.Onlar bizi sürekli vurduğundan can ve mal kaybına uğruyoruz.Ayrıca mafya,karaborsa ve kaçakçılık işleri de ekonomimize büyük darbe vurmaktadır.Diğer bir darbeyi de moda sektöründen yiyoruz.Bir telefon alıyorsunuz bir ay sonra yenisi çıkıyor.Kimi insan bir giydiğini bir daha giymiyor.Böyle böyle kapitalizm ve emperyalizmin oyununa gelerek paramızı boşa harcıyoruz.
İstanbul problemini de unutmayalım.Bir memleketin nüfusunun neredeyse yarısı bir şehre toplanırsa tabi ki problemler çıkar,üretim azalır,tüketim artar,altyapı ve esnaf yetersiz kalır.
Başka bir neden ise hızlı ve rahat para kazanma hırsıdır.Böylece insanlar sahtekarlara para kaptırıyor.Bunlarla açil ve etkili bir şekilde mücadele edilmelidir.
Belediye hizmetlerimizden de bahsedelim.Mesela yol yapımı.Yol yapmayı o kadar seviyoruz ki hızımızı alamayıp kırıp kırıp tekrar yapıyoruz.Önce su borularını döşeyip üstüne asfaltı döküyoruz.Bir ay sonra elektrik kablolarını unuttuk diyip kaldırımları kırıyoruz.Bir ay geçmeden tekrar yıkıp doğal gaz borusu döşüyoruz.Tam her şey bitti derken ya kaliteli malzeme kullanılmamasından yahut da işlerin baştan savma yapılmasından dolayı bazı yerler hasar görüyor.Hoppa başlıyoruz yine asfaltı kazımaya…Bu bir kısır döngü olarak sürüp gidiyor ve israfa neden oluyor.Bir diğer kötü durum ise muhtemel bir doğal afete karşı hiç bir tedbirimizin olmamasıdır.Allah korusun bir şey olsa çok can ve mal kaybı yaşanacağı ortada.Diğer hizmetlerden ise belli bir oranda memnunum.

Bir de esnafı bitiren şu market olayına bir değinelim.Hepimiz her şeyi marketlerden almaya başladık.Oysa bu apaçık bir vefasızlıktır.Market yokken esnaf vardı.Ve esnaf bizim komşumuz,dostumuz,akrabamızdı…Acil bir durumda yardımımıza koşar.Düğün yahut cenazemize katılır.Paramız çıkışmadığında veresiye yazardı.Fakat bunu marketler yapmaz.Bu yüzden özel,toptan veya indirim durumları yoksa marketten değil esnaftan alışveriş edelim ve memleketimizin orta direğini ayakta tutalım.

Gelelim çiftçi ve köylüye.Bu konuya giriş yapmadan önce belirtmeliyim ki medeniyet tarımla başlar ve bir ülke ne kadar gelişirse gelişsin tarım ve hayvancılığa muhtaçtır.Bundandır ki gerek devlet gerek millet olarak köy ve köylüye daha çok değer vermeli, tohumumuza ve kültürümüze sahip çıkmalıyız.Öncelikle devletin desteğiyle ‘Türkiye Köy ve Köylüler Federasyonu’ kurulmalı ve her ilde bir Şubesi bulunmalıdır.Ayrıca köyde yaşayan gerçek fakirler tespit edilmeli bunlara köyde yaşadıkları sürece elektrik ve su gibi faturalarda birkaç liralık indirime gidilmeli,yardımlarda öncelik tanınmalı,sağlık ve eğitim konularında destek olunmalıdır.İkincisi devlet o köye bir şey yaptıracağı zaman olabildiğince dışarıdan işçi getirilmemeli o köyden parasıyla işçiler tutmalıdır.köylerde yaşayan Suriyelilere aylık maaş veriyorsa çalışmasına izin vermemeli,çalışmasına izin veriyorsa devletten aldığı aylık maaşı kesmelidir ki köylü açıkta kalmasın.Üçüncüsü çiftçilik ve hayvancılık yapanlara kredi ve hibe verilirken çok iyi denetlenmelidir.Ben öyle insanlar tanıyorum ki çiftlik kuracağım diye para alıyor altına yeni araba çekiyor müfettişlere de hayvanlar öldü cesedi Fırat’a attık diyor. Halk olarak ise köylüyü hor görmemeli, köyümüze ve köylümüz sahip çıkmalı en azından manen destek olmalıyız.Çünkü köy kavramı önemlidir.Senin köylü hem dindaşın hem ırkdaşın hem de hemşerindir.Aralarında akraba, komşu,dost ve arkadaşların,meslektaşların vardır.
Bunlardan öte köylüye de bazı görevler düşer.Azimli,çalışkan,kanaatkar olmalı, bencillik,cimrilik, hırs ve israfa düşmemelidir.Köyünü korumalı ve yürekten sevmelidir.Köyde de yapılacak birçok iş vardır.Çiftçilik,hayvancılık,ormacılık,odunculuk,madencilik,nakbantlık,inşaatçılık ve işçilik…
Peki tartım ve hayvancılık alanında başka neler yapılabilir.Yapılması gereken ilk şey nehirlerin geçtiği her yerden taşıyıp getirdiği minarellerin oluşturduğu verimli topraklarımızın korunması ve imara açılmamasıdır.Zaten o topraklar alüvyon olduğundan üzerine yapılan binalar deprem gibi afetlere karşı dayanıksız olur bu da can ve mal kaybına neden olabilir.Bunun yerine verimli topraklarımızı ekime ,altı kaya olan sağlam alanlarımızı da konutlara ayırabiliriz.Ayrıca tarlalarda yapay gübre yerine doğal gübrelerin kullanılması,bilinçli sulama yapılması,yöreye uygun gıdaların ekilmesi,aşırı ilaç kullanıp toprağı öldürmek yerine kararında kullanılması,nadasa bırakmak yerine nöbetleşe ekim yapılması (yani bir yıl ana ekin ikinci yıl ise toprağı yormayacak ürünlerin yetiştirilmesi) gibi adımlar atılabilir.Mazot fiyatlarının çiftçi için dengelenmesi ve halk olarak da çiftçi/köylünün yanında durulması önemlidir.(çiftçinin ucuza satıp halkın pahalıya alması konusunda da bir şeyler yapılması şart)Başka bir adım olarak devlet hazinesindeki kullanılmayan topraklar boş duracağına cüzi bir fiyata kiralanabilir.Bu sayede hem devlet kazanır hem halk kazanır hem de üretimin devamlılığı sağlanır.Eğer bu yetersiz veya uygunsuz ise yine devlet hazinesindeki kullanılmayan tarlalar birleştirilerek plantasyonlar(büyük çiftlikler ) oluşturulup devlet kontrolünde işletilebilir.Çalışanlar ise yöre halkından seçilerek halkın geçimi sağlanabilir.Hayvancılık alanında ise bilindiği üzere hayvan bakımının iyi yapılması,yem konusunda yardım ve stokların yapılması,kesim alanlarının oluşturulması ve kemik ve postundan dahi faydalanacak alanların oluşturulması,gerek kasapların gerek lazım olduğu zaman devletin,vakıf ve derneklerin gerekse kurban bayramlarında halkın dışarı memleketlerden değil yerel hayvancılardan alışveriş yapması gibi adımlar atılabilir.Biliyorum bu söylediklerim başkalarının da aklına gelmiş,uygulanmış veya faydasız görülmüş şeyler olabilir.Lakin bu görüşlerimin yanlış olmasından değil birinin yapılıp birinin yapılmamasından kaynaklanmaktadır.

Fakirleşmenin biraz da sosyal ve uhrevi taraflarına bakalım.Öncelikle zenginlerin zekat,fitre ve kurban ibadetlerini yerine getirmemesi, esnafın işine hile karıştırması,tüccarın haramla uğraşması,memurun rüşvet bataklığına düşmesi,işçininşükürsüz,kadınıngeçimsiz,insanlarınbilinçsiz,çocukların şımarık olması fakiri daha fakir yapıyor zenginin de malının bereketini kaçırıyor.

Bir düşünün eskiden insanlar eş,dost,komşu ve akrabalarına maddi manevi yardım eder ,düşenin elinden tutarlardı.Şimdi bunlar olmadığı için bir düşünce kalkmak çok zor oluyor.Bu da toplum olarak aç açıkta kalmamıza neden oluyor.Oysa böyle mükemmel başka bir sistem olabilir mi?Özümüzü kaybetmeyelim dostlar.Komşu komşunun külüne muhtaç ne de olsa.Ne demiş Peygamber Efendimiz ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir’.

Bütün bunlardan sonra büyük iş bireye kalıyor.Kolay yoldan para kazanma aşkıyla dolandırıcılara paranızı kaptırmayın.Her zaman kanaatkar,sabırlı,ümitli olun.Zararın neresinden dönülse kar olacağını unutmayın.Her zaman ahlaklı davranın.İşinizi en iyi şekilde yapın.Dua edin,ibadet edin,tövbe edin.Fikirler üretin.Azimli ve çalışkan olun.Ve asla hedeflerinizden vazgeçmeyin zira bugün hakikat olan her şey mazide bir hayalden ibaretti.
Selam ve dua ile…

MUHAMMET BARAN ASLAN

Müslüman Bilim Adamlarının İcat Ve Keşifleri

IMG_20181101_094553.png

 

Bu yazıyı yazmamdaki sebep herksin ağzında dolaşan ve artık bir sakız halini alan ‘adamlar yapıyor’ , ‘bizden adam olmaz’ , ‘biz bir şey yapamayız’ gibi safsataların beni mecbur bırakmasıdır.Ders kitaplarında ve orda burada sürekli gördüğümüz Batılı bilim insanları nedeniyle bizden kimsenin bir şey yapmadığını zannediyoruz.Oysa bilimin temellerini bizim atalarımız atmış Batılı bilim insanları onları örnek almıştır.İşte bu tezime ışık tutması için size Müslüman Bilim İnsanlarının keşif ve icatlarına dair küçük bir liste veriyorum.Müslümanların keşif ve icatları bu listede yazıldığı kadar az olmasa da şimdilik bu kadarını okumanın sizler için kafi olacağı zannı içerisindeyim.İyi okumalar…
●İlk kağıt fabrikasını kuran alim İbni Fazıl

• Kızamık ve çiçek hastalığını keşfeden; alim Razi

• Mikrobu ilk tanımlayan alim Akşemseddin

• Cüzzamı bulan alim İbni Cessar

• Vebanın bulaşıcı olduğunu bulan alim İbni Hatip

• İlk göz ameliyatını yapan alim Ammar

• İlk kanser ameliyatını yapan alim Ali bin Abbas

• Küçük kan dolaşımını bulan alim İbnünnefis

• İlk kez maddelerin özgül ağırlığın hesaplayan alim Hazini

• Sıfırı ilk kullanan alim Harezmi

• Trigonometriyi ilk bulan alim Battani

• Tanjant, kotanjant ilk kullanan alim Ebul Vefa

• Trigonometri kitabını yazan alim Nasiruddin Tusi

• İlk trigonometrik dönüşüm formülünü bulan alim İbni Yunus

• Binom formülünü ilk bulan alim Ömer Hayam

• İlk difransiyel kitabını yazan alim. Sabit bin Kura

• Ondalık kesiri ilk bulan alim Gıyaseddin Cemşid

• İlk usturlabı yapan alim Zerkali

• Dünyanın döndüğünü keşfeden ilk alim Biruni

• Dünyanın çevresini ilk ölçen alim Musa kardeşler

• Güneşin yüzündeki lekeleri ilk bulan alim Fergani

• Yıldızların yer ve açıklıklarını ölçen ve ilk cetveli geliştiren alim Cabir bin Eflah

• İlk otomatik kontrol sistemleri tasarlayan alim Ahmet bin Musa

• Sibernetiği ilk kuran alim İsmail-El Gezeri

• İlk optik temellerini koyan alim İbni Heysem

• Sesin fiziki açıklamasını ilk yapan alim Farabi

• İlk torna tezgahını yapan alim İbni Karara

• Kanatlarla uçan ilk alim Hazerfen Ahmed Çelebi

• İlk uçağı yapan alim Ebu Firnas

• Yer çekimini ilk bulan alim Razi

• Sarkaçlı saati ilk yapan alim İbni Yunus

• Atomun parçalanabileceğim ilk bulan alim Cabir bin Hayan

• Gök kuşağını ilk açıklayan alim Kutbettin Şirazi

• İlk kimya laboratuarını kuran alim Cabir

• Saf alkolü ilk elde eden alim Razi

• Fosforu ilk bulan alim Beşir

• Havan ve şahi topunu ilk bulan Fatih Sultan Mehmed

• İlk kıta seyahatnamesini yazan alim İbni Batuta

• İlk dünya haritasını çizen alim Mürsiyeli İbrahim

• İlk ecza kitabını yazan alim İbni Baytar

●Verem mikrobunu keşfeden alim Kambur Vesim

●Retina tabakasını keşfeden İspanyollara felsefeyi öğreten alim İbni Rüşt

●İlk roketi yapan kişi Lagari Hasan Çelebi

●Ayın hallerini anlatan ilk kitabı yazan alim Ali Kuşçu

●Cahit arf matematikte arf teoremini buldu

●İlk zooloji kitabını Avrupadan 400 yıl önce yazan alim Demiri

●İdrisi yedi asır önce gerçekçi haritalar çizdi

●İbni Sina’nın eserleri Avrupa’da 600 sene boyunca ders kitabı olarak okutuldu.

●Ebul Kasım EL zehrevi’nin bulduğu amelyat aletlerinden 200 kadarı hala kullanılmakta.

●Ali Bin Abbas kılcam damar sistemini buldu.

●Ümid burnu,Amerika ve Japon,yadan ilk bahseden alim Beyruni
MUHAMMET BARAN ASLAN,2018,BİRECİK

Elbet Birgün

images

Bizler belki de tabiatı görebilen son nesilleriz. Herşeyi yaptık bu güne kadar. Her şeyi yaptık insanlığa.Zulüm namına ne varsa… Yaktık, yıktık, öldürdük, kırdık… Keşke bu kadarıyla kalsaydı vahşetimiz.İnsanoğlu ne istedi ki tabiattan?Bizler öyle yaratıklarız ki en vahşi hayvanlar dahi korkar oldu bizden.Şimdi her şeyi tek tek kaybediyoruz.Kokalıdığımız çiçekleri,dinlediğimiz kuşları,yeşili, maviyi, merhameti,geleceğimizi, hatta toprağa bastığımız çocukluğumuzu.Beton yığınları arasında kafasını telefon denen kutucuklardan kaldırmayan varlıklara dönüştük.Şimdi burda uzun uzun anlatsam ve yalvarsam kimin umurunda olur.Keşke tekrar insan olabilsek, keşke tabiatla uyum içinde yaşamayı öğrenebilsek. Ama yok, Asla…Neden?Süpriz…Çünkü biz insanoğluyuz! Kızılderili lerin dediği gibi ‘Son ağaç kesildiğinde, son nehir kuruduğunda, son balık avlandığında beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak’

Gün gelir elbet taş toprak yeriz.
Susuz, nimetsiz yaşar gideriz.
Son ağaç ansızın kesilir de birgün
Heralde nefessiz yaşarım deriz.

Yakın dostlar yıkın her dem dünyayı.
Görmesin çocuklar güneşi, ayı.
Son kuş tüfekle tanışır da birgün
Kuş sesi olmadan gülerim deriz.

Cebimizde kibir koşarız vahşete.
Her türlü felaket başa gelse de.
Son yağmur çiçekten utanır da birgün.
Biz asla insan olamam deriz.

Asfatlar ezerken kara toprağı.
Dumanlar kaplar koca semayı.
Son bebek babasından iğrenir de birgün.
Neslim kurusun ben duramam deriz.

MUHAMMET BARAN ASLAN, 2018, BİRECİK